ÖZET
Amaç:
Bu çalışmada, torakolomber omurga kompresyon kırıklarında konservatif tedavinin radyolojik ve fonksiyonel açıdan etkinliği değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya, travmatik torakolomber omurga kompresyon kırığı tanısı olan ve konservatif yöntemlerle tedavi uygulanan 25 hasta (16 erkek, 9 kadın; ortalama yaş 38.8; dağılım 20-59) alınmıştır. Hastaların tamamına tanı esnasında acil serviste konvansiyonel röntgenografi ve bilgisayarlı tomografi çekilmiştir. Hiç bir hastada tanı esnasında nörolojik defisite rastlanılmamıştır. Tedavide hastalara torakolumbosakral hiperekstansiyon ortezi uygulanmış ve 4-6 ay arasında kullanımına devam edilmiştir. Tedavinin etkinliği tanı esnasındaki ve son kontroldeki düz rötgenografilerde ölçülen lokal kifoz açısı ve sagittal indeks değerlerinin karşılaştırılması ile yapılmıştır. Fonksiyonel sonuçlar Denis’in ağrı ve iş skalaları kullanılarak değerlendirilmiştir. Ortalama takip süresi 4.1 yıl (dağılım 3-7 yıl)’dır.
Sonuçlar:
Hastaların hastanede kalış süreleri ortalama 3.8 gün (dağılım 3-7gün) olduğu saptanmıştır. Hiç bir hastada geç dönem nörolojik defisit gelişmemiş ve kardiovasküler komplikasyonlara rastlanılmamıştır. Hastaların tedavi öncesi lokal kifoz açıları ve sagittal indeks değerleri ortalama 16.8° ± 4.7° ve 14.2° ± 3.6°; son kontrollerindeki değerler ise ortalama 17.1° ± 5.2° ve 14.7° ± 4.5° olarak ölçülmüştür. Buna göre yatış anındaki ve son kontroldeki lokal kifoz açısı ve sagittal indeks değerleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Hastaların son kontrollerinde Denis ortalama ağrı skoru 1.92; ortalama işe dönüş skoru ise I.76 olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlerin tedavi öncesi ile karşılaştırıldığında istatistikî olarak anlamlı bir düzelme olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Bir hastada konservatif tedavinin II.ayında aşırı ağrı nedeniyle (Denis skoru; P4-W3, lokal kifoz açısı: 28°, sagittal indeks: 22°) cerrahi tedavi uygulanmıştır.
Çıkarımlar:
Bu çalışmada torakolomber bölge kompresyon kırıklarında radyolojik olarak lokal kifotik deformitede istatistiği olarak bir değişme elde edilememesine rağmen, klinik sonuçların istatistiği olarak önemli ölçüde düzeldiği belirlenmiştir. Bu verilerin ışığı altında, bu çalışmada bir hastanın cerrahiye gitmesine karşın, uygun endikasyonlar ile uygulandığında konservatif tedavinin torakolomber kompresyon kırıklarında etkin bir tedavi yöntemi olduğu fikri elde edilmiştir.